Takip edenler bilir, geçtiğimiz hafta eşimle ve geçen seneki turda tanışıp kanka olduğumuz Şükran ve Elif ile çalışma programımıza göre önceden planladığımız bir yurtdışı turu yaptık.
Bu seneki durağımız, dişimizden tırnağımızdan ayırıp biriktirdiklerimizle, Flamenkonun ve boğa güreşinin anavatanı olan İspanya oldu.
İspanyayı merak edenler ve gitmek isteyenler için işte başlıyorum, umarım okuyanların işine yarar 😉 imkanı olup gidemeyenlerde gitmiş kadar olur 😉
Öncelikle turumuzu geçen sene olduğu gibi Ets Tur’dan aldık. Önceki tur yazılarıma buradan yada sağ taraftaki seyahat kategorisinden ulaşabilirsiniz 😉
Geçen sene tur programımızı call center aracılığıyla yapmıştık. Bu sene bir değişiklik yaptık ve ben hariç diğerlerinin iş yerine yakın olması açısından profilo avm içerisindeki acenteyi kullandık. İlk günden itibaren hiç memnun kalmadığımızı söyleyebilim. Geçen sene olduğu gibi yine başörtüsü konusunda kulaklar kaşlar yanaklar boyun vs gözükecek dense de bu kriterlere uymadığım için ilk fotoğrafım kabul edilmedi, 2. bir fotoğraf daha çektirdim normal hayatta nasıl bağlıyorsam o şekilde ama bu sefer kaşlar ve yanaklar belirgin olacak şekilde biraz daha geriden, ancak elemanların ilgisizliği ve bilgisizliği bizimkileri biraz çileden çıkarmış, siz siz olun tur programınızı merkezden ayarlayın, her acenta bir değildir muhakkak ama işinizi acentelere bırakmayın.
Velhasıl bu vize alma mevzuları pek çetrefilli, gidişinize yakın zamanlarda aldığınız içinde sorun çıkarsa diye diken üstünde oluyor insan. Sorun olursa malum tur iptali söz konusu. Neyse bu senede bir şekilde fotoğraf konusunu halletmiş olduk, ne dertli başımız, başörtümüz varmış canım 🙂
Uçuş günü Sabiha Gökçen’den başlayan uçak yolcuğumuz 4 saati aşkın bir süre sonra Madrid’de son buldu. Dolayısıyla ilk durağımız Madrid oldu. Daha önce hiçbir uçuşta bu kadar türbülans yaşamamıştım, madrid hava sahasının türbülanslı olması sebebiyle kalkıştan inişe kadar zor bir uçuş geçirdik. Beni türk pilotlarına emanet ediniz, diyorum başka da birşey demiyorum 🙂
Madrid’e ayak basar basmaz hemen otele yerleştirildik, otelimiz Madrid havaalanına 10 dakika mesafede bulunan NH Hotel oldu. Geçen seneki tur otellerimize göre çok sakin ve düzgün bir yer olduğunu söyleyebilirim. 24 saatlik şifreyle çalışan genel wifi ağına sahip. Prizler Türkiye ile aynı.
Valizlerimizi bıraktıktan sonra kısa bir şehir turu ve yemek yemek için otobüslere bindik.
Bu kültürü bilenler bilir, bilmeyenler için; en meşhur yemekleri bizim meze tarzı dediğimiz yemek çeşitlerinin (börek,biber,kalamar,deniz ürünleri,salata gibi) bulunduğu Tapas…
Sol üstteki ispanyaya özgü bir biber çeşidi, bizim çarliston biberin minyatür hali 🙂 gelirken pazardan bir miktar almadan gelmedik, pazar görüntülerini bir sonraki postlarımdan takip edebilirsiniz 😉
…ve safranlı pilava benzeyen içinde deniz mahsüllerinin bulunduğu Paella.
Yemeklerin sonrasında Sangria denilen milli içecekleri ve tatlı ikramları oluyor…
Velhasıl önümüze türlü türlü yiyecekler geldi, her birimiz damak tadımıza uyanları yemek suretiyle açlığımızı yatıştırdık 🙂
Yemekten sonra 4 saatlik uçak yolculuğunun yorgunluğunu ve ertesi sabah ki gezilere güç toplamak için otelimize geri döndük…
Bu tür turlarda ilk gün size bir ekstra tur listesi veriliyor, listedeki ekstra turların hepsine katılabileceğiniz gibi, hiçbirine katılmayabilirsiniz de, biz geçen sene ilk defa çıktığımız için birçok ekstra tura katılmış ve dil sorunu yaşayabileceğimiz için serbest gezmeye pek cesaret edememiştik.
Bu sene, geçen sene edindiğimiz tecrübelerle ve kankalarında yardımıyla daha az ekstra tura katılarak kendi kendimize keşfederek dolaşmayı uygun gördük ve toplamda 3 ekstra tura katıldık.
İlk sabah ki ekstra tur öncesi kahvaltımızı yapmak üzere restaurant’a indik, yine geçen seneye göre iyi, bizim genel kahvaltı kültürümüze göre vasat bir servis vardı.
Kahvaltı sonrası gezimize şehir turu ile başladık.
İlk olarak Boğa güreşlerinin yapıldığı arena olan Plaza de Toros’a genel bir bakış yaptık. Genel bakışımızın sebebi arenanın kapalı olması ve akşam üstü düzenlenecek olan boğa güreşlerini seyretmeye gidecek olmamızdı.
Arena sonrası bizim taksim meydanına benzeyen kalabalığıyla, Puerta del Sol – Sol Meydanında geziler yaptık.
Her ülkede olduğu gibi Sol meydanında bulunan 0(sıfır) noktasında da fotoğraf çekilmeden geçmedik.
Madrid’in simgesi Ayı’ymış 🙂 o yüzden Sol Meydanında bir ayı heykeli bulunmakta. Ayı heykeline dokunan İspanya’ya tekrar gelirmiş diyede bir inanış var 🙂
Sol Meydanının biraz ilerisinde de Kibele Çeşmesi bulunmakta. Kibele sibel isminden gelmekteymiş, tur boyunca birçok ismin bizlerden geldiğini öğrenip şaşırıyoruz, Aleksandır – El İskender gibi… Ayrıca Kibele Çeşmesi Real Madrid taraftarlarının toplanma noktasıymış.
İspanya genelinde dil sorunu yaşamak muhtemel, çünkü genel halk ispanyolca ve katalunca dillerini kullanıyor, dolayısıyla evrensel bir dil olan ingilizce bu şehirde pek fransız kalıyor. İspanyollar kataluncadan katalonlarda ispanyolcadan anlamıyorlarmış. O zaman bizim anlamıyor olmamız normal 🙂
Bir yerden bir yere giderken yolda çeşitli dükkanlar, mağazalar ve yapılar görmeden geçemiyorsunuz.
Bu mağazayı görünce annem aklıma geldi, ispanyollar keyiflerine pek düşkünler, öğlen saatlerinde siesta yapıp kepenk kapatıyorlar. Şehir ölü gibi oluyor. Bu dükkanda siestadan dolayı kapalıydı.
Cervantes Anıtı
Madrid’de gezilecek yerlerden biri de Plaza Mayor, bu yapılar eskiden burada yaşamaya gelen insanlar için inşaa edilmiş.
İşte ilk sokak sanatçımız 🙂 kendisi fotoğraf çekenlere poz vermiyor, yüzünü yelpaze ile kapatıyor bahşiş istiyor 🙂 Aslında yüzü yok, kıyafet ile kamufle etmiş. Şapkada havada duruyor, bu illüzyon sayesinde ilgi çekiyor.
Burada da temsili bir saatçi heykeli var, belirli saatlerde saat tamir ediyor gibi hareket ediyor, gösterisini yapıp duruyor.
Kraliyet Sarayı
Şehir turundan sonra areneya gitmeden önce Pazar günleri 17:00-19:00 arası ücretsiz gezilebilen Prado müzesine gidiyoruz. Bu arada pazar günleri İspanyada hediyelik eşya satan dükkanların harici çoğu dükkan kapalı.
Prado müzesinin ücretsiz olduğu saatlerde uzun bir sıra karşılıyor bizi, genelde 1 km’yi aşan kuyruklar oluyormuş ama neyseki çabuk eriyor.
Bizde sıranın en sonuna gidip bekliyoruz. Yaklaşık 10-15 dakika sonra sıra bize geliyor ve gezimizi yapıyoruz, içeride fotoğraf çekimi yasak ama bir tabloyu blog için çekmeden geçemedim 🙂 Çok güzel eserlerin olduğu bu müzeyi daha geniş zamanlarda gezmek lazım, turla gidince bazı şeyler alelacele olabiliyor 1 saate yakın gezdik ama detaylı bilgileri de okumak bilgilenmek lazım diye düşünüyorum, bazı tablolar o kadar gerçekçi ve büyük yapılmış ki resimdeki karakterler gerçekten canlı ve size bakıyor gibi hissedip ürperiyorsunuz.
Müze sonrası artık vakit geliyor ve tekrar Plaza del Toros’a boğa güreşi seyretmeye gidiyoruz, boğa güreşleri oturma alanlarına göre değişken fiyatlara sahip, ucuzuda var pahalısıda, biz grup olduğumuz için kişibaşı 5€ vererek biletlerimizi alıp içerideki seansın bitmesini bekliyoruz. Bir seans bitmeden diğer seans biletlerini içeri sokmuyorlar, seansın bitmesini beklerken, o seansa ait görüntüler canlı yayınla ekranda gösteriliyor…
Bu arada olurda gideniniz olursa arena önündeki seyyar satıcılardan alışveriş yapmayın. Sebebi, misal 20€ verip, 5€ verdin diye ısrar etmeleri ve sizi dolandırmaları muhtemelmiş. Yani paraüstü vermek istemiyorlar, bütün paraya konup sizi uğraştırıyorlarmış, iş kavgaya kadar gidiyormuş.
…seans bitiyor ve sıra bize geliyor, rastgele bir yer belirleyip oturup olacakları izliyoruz ama bir yandan da bu görüntülere dayanıp dayanamayacağımızı da bilmiyoruz ama merakta ağır basmıyor değil.
Ve boğa arenaya çıkıyor, baş matadordan önce birkaç matador çıkıp öncelikle boğayı yoruyorlar ve birkaç darbe ile sinirlendiriyorlar, daha sonra gerçek matador çıkıyor ve o ölümcül darbeleri vuruyor. Bir önceki seanstaki boğa güçsüz bir boğaydı çabuk teslim oldu, ama bizim girdiğimiz seanstaki boğa biraz dişli çıktı ve gösterilerde nadir rastlanıldığı söylenen birşey oldu, boğa matadora çarpıp birkaç darbeyle havada savurdu, tabi yerli halk bu olanları zevkle seyrederken matadorun başarılı olduğu yada boğanın böylesine artistik hareketlerle matadoru alt ettiği zamanlar müthiş bir alkış koparıp iki tarafıda bir yerde hem kışkırtıp hem de destekliyorlar.
Yere düşen matador tabi daha da sinirlendi, hemen kalkıp toparlanmaya çalışırken diğer matadorlar boğanın ilgisini başka tarafa çekmeye çalışıyorki yerde yatan matadora daha fazla zarar vermesin. Matador belini tuttu sanırım belinde bir sorun oldu ama çabuk toparladı. Birkaç darbeden sonra iyice güçsüzleşen ve kan kaybeden boğa yere yığıldı. Ense kökünde bir nokta varmış ve o noktaya kılıç saplandığı zaman boğa hayatını kaybedermiş. O son darbeyle maalesef boğa hayatını kaybetti 🙁 biz bu duruma alışık olmadığımız için çok üzüldük ama bu ispanyolların gelenekselleştirdiği bir tür oyun. Boğa hayatını kaybedince matador alkışlanıyor ve atlar gelerek boğayı ortadan sürükleyerek kaldırıyorlar.
İlk postumda böyle üzücü bir bölümle başladım ama ilk gün yaptığımız aktiviteler bundan ibaret, bir sonraki postumda sizleri Toledo gezisiyle başbaşa bırakacağım ve daha sonra Madrid turumuz devam edecek…
Fotografların tümünün ya da bir kısmının izin alınmadan herhangi bir biçimde çoğaltılması, aktarılması, yayımlanması ya da saklanması veya yeniden dağıtımı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına aykırıdır. Rukiye Taşçı Anı Fotoğrafları tescilli bir markadır. Tespit edilmesi halinde yasal işlem uygulanacaktır.
ben gezsem bu kadar ayrıntılı anlayamazdım gercekten gezmıs kadar oldum elinize saglık
Teşekkür ederim, biraz not, biraz araştırma sizde yaparsınız bence o kadar zor değil 😉