İki hafta önce ilk bölümle sizlerle olmuştum, malum terör olaylarından ülkece, hepimizin keyfimiz kaçtı ama herşeye rağmen de hayat devam ediyor dedik, geçen hafta için söz vermiştim 2. bölümü paylaşmaya ama paylaşmak hiç içimden gelmedi, o yüzden bekleyenleri beklettiysem kusura bakmasınlar, şimdi de Erzincan Kemah turumuza kaldığımız yerden devam ediyorum…
İkinci günümüz babamın arkadaşı, köylümüz Sadi Abi’lerde kahvaltı ile başladı. Bizim köyden yaklaşık yarım saat mesafedeki Özdamar köyüne gittik.
Bu köy hiç bizim köye benzemiyordu, dersin ki başka bir şehirdeki bir köye geldik. Bizim köyün aksine dümdüz arazileri olan ekili biçili biryer… Görünce bizimkide köy mü? dedik. 🙂
Bizim köyde en çok ceviz, dut ağaçları var ve bal yetişiyor. Burada yok yoktu, Sadi Abi’de on parmağında on marifet bir ağabeyimiz, elinden gelen herşeyi yapıp mükemmel bir ev ve mükemmel bir bahçe ortaya çıkarmış…
Türlü türlü meyvelerin ve sebzelerin olduğu bahçelerde gezdik… Hepsi doğal organik…
Erzincan’da birçok yerde dut ağaçları var. Ağaçların altına gerilen filelerde toplanan dutlar ya kurutulup çerez oluyor yada pekmez yapılıyor.
Köyün küçükte bir camiisi var, caminin de genç Erzurumlu bir imamı… Kısa sohbetimizde kendisininde fotoğraf makinesi aldığını ama hala çözemediğini konuştuk 🙂
Köyde bütün çeşmelerden mis gibi sular akıyor, geze geze suyunu içmediğimiz çeşme kalmadı neredeyse… Evlerde su faturası diye birşey de yok, sadece elektriğe para veriliyor. Yıkanan çamaşırlar da kar gibi beyaz çıkıyor…
Bu köyden de suyumuzu içtikten sonra önce birkaç yere uğruyoruz sonra da doğru alabalık tesislerine… Sadi Abi bize kahvaltı yaptırırsa bizde onları alabalık yemeye götürürüz diyoruz ve atlıyoruz minibüse…
Burası da Kemah’ın boğaz köprüsüymüş 🙂
İrili ufaklı Alabalıklar havuzlarda yetiştiriliyor, bizler de afiyetle yiyoruz…
Balıklar pişerken bir çoban ve sürüsüne denk geliyorum yanlarına gidip sohbet ediyorum. Şehirlileri şikayet ediyor, “kimse yaklaşmıyor kokuyor tiksiniyor diye” diyor. Bizde hiç görmediğimiz için merakımızdan sokuluyoruz hayvanlara tabi korkarak ne yapacakları belli olmaz. O an bakıyorum da köylü milletin efendisi gerçekten… Güneşin altında onları otlatıyor…
Süt sağmak istiyoruz yapabilirmiyiz diyorum? Kap getirin sağarız tabi veririm götürürsünüz diyor, kap arasakta o an bulamıyoruz. O bizden çok üzülüyor, kızını arayıp getirmesini söylüyor biz zahmet vermemek için reddediyoruz. Birkaç fotoğraf alıp arabalara biniyoruz.
Tam giderken bana söylemekten çekindiği şeyi köylüsü Sadi Abiyle paylaşıyor, benimde fotoğrafımı çeker mi acaba diyor? Bende tabi seve seve diyorum ve arabadan inerek bu fotoğrafı çekiyorum. Adresini veriyor, en güzelinden bastırıp adresine en kısa zamanda postalayacağıma dair anlaşıyoruz 🙂 Yani o bize eğlence oluyor o an, biz o’na…
Anadolu insanı gönlü açık, kalbi açık, eli açık… Her nereye gittiysek eli boş göndermeyen samimi insanlar…
Samimi insanların hayatımızdan hiç eksik olmaması dileğiyle…
Fotografların tümünün ya da bir kısmının izin alınmadan herhangi bir biçimde çoğaltılması, aktarılması, yayımlanması ya da saklanması veya yeniden dağıtımı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına aykırıdır. Rukiye Taşçı Anı Fotoğrafları tescilli bir markadır. Tespit edilmesi halinde yasal işlem uygulanacaktır.